Ufukta kobalt, bakır, lityum ve nikel gibi önemli hammaddeler için yüksek fiyat artışları görülüyor.
Alman Ekonomik Araştırma Enstitüsü (DIW) tarafından yayınlanan bir araştırmaya göre, bu hammaddelere olan talep önümüzdeki yıllarda hızla artacak. Fiyatların yıllarca bu seviyede kalması ve 2030 civarında zirve yapması bekleniyor.
Tabii bu yeşil enerjiye geçişi zorlaştıracak engellerden biri haline gelebilir. Çünkü bu hammaddeler şu anda elektrikli arabalar, güneş panelleri ve rüzgar türbinlerinin üretimi için vazgeçilmezdir. Rüzgar ve güneş enerjisi santralleri inşa etmek için bakır gereklidir ve elektrikli araba pilleri için kobalt, lityum ve nikel gereklidir. Uluslararası Enerji Ajansı'na (IEA) göre önümüzdeki 20 yılda bakır tüketiminin iki katına, nikel tüketiminin üç katına, kobalt tüketiminin ise altı katına çıkması bekleniyor.
Lityum talebi 20 kat artacak
En büyük talep artışının lityumda yaşanması bekleniyor. 2040 yılında lityum talebinin günümüze göre tam 20 kat daha fazla olacağı tahmin ediliyor. Arzın bu talebi karşılaması zor görünüyor. Çünkü bu
metallerin çıkarılması için büyük yatırımlar gerekiyor.
Alman Ekonomik Araştırma Enstitüsü'nün açıkladığı senaryoya göre 2030'da bakır fiyatları 2020'ye göre yüzde 70, lityum fiyatları ise yüzde 180 daha yüksek olabilir.
Çare yeni teknolojiler
Ancak araştırmacılar, öngörülemeyen teknolojik ilerlemelerin potansiyel fiyat artışlarını ve yeşil enerjiye geçiş maliyetlerini azaltabileceğine de dikkat çekiyor. Şu anda elektrikli otomobil üretiminde gözlemlendiği gibi, yenilenebilir enerji üretmek ve depolamak için alternatif malzemeler kullanılabilir. Örneğin Tesla, bir süredir bazı modellerinde kobalt içermeyen lityum demir fosfat (LFP) piller kullanıyor. Çinli şirket CATL ise lityum, kobalt veya bakır gerektirmeyen sodyum iyon pil teknolojisine güveniyor ve yaklaşık 2 milyar avroluk bir yatırımla Almanya'nın Erfurt kentinde bir pil fabrikası kuruyor.
Siyasi kararlar net olmalı
Elbette teknolojik gelişmelerin yanında siyasi kararlar da önemli. Araştırmacılar, enerji geçişinde net kararların önemini vurgularken, üreticilere güvenli planlama sağlayan küresel olarak koordine edilmiş bir iklim politikasına duyulan ihtiyacın da altını çiziyor.